Abstract


Gülmece-Retorik İlişkisi ve Nasrettin Hoca Fıkraları
Gülmeyi ortaya çıkaran durumlar, değişik açılardan ele alınmış, retorik açıdan, yani söz sanatları açısından üzerinde durulmamıştır. Söz sanatları, doğal ve mantıklı olan bir kelimeler arası ilişki çerçevesinde yapılırsa, retorik/belagat etkisi gösterir. Fakat kelimeler arası ilişki makası, doğal olmayan ve mantık sınırlarını aşan bir ilişki çerçevesinde kurgulanırsa, kurgulanan sahne, trajedi bile olsa, o sahne derhal komediye dönüşür. Teşbih, istiare, mecaz, tecâhül-i ârif ve terdîd gibi retorik kurgulamalarda kelimeler arası ilişki mantık sınırlarını aşacak seviyede kurgulandığında, edebî sanat, kendi amacına hizmet etmez, komediye dönüşür. Edebî sanatlardan gülmece fıkralarına en uygun olanı, tecâhül-i ârif ve terdîd sanatlarıdır. Tecâhül-i ârif sanatında, bilinen ve yaygın olan bir bilgi, yeniden zekice kurgulanarak okuyucu veya dinleyicide şaşkınlık ve hayret duyguları zemininde bir keşif hazzı yaşatmak amaçlanır. Bu estetik kurgular ve sınırlar çerçevesinde olursa, keşif heyecanı yaşatır; şayet estetik kurgu amacının sınırını aşar ve mantık sınırını zorlarsa, komediye dönüşür. Terdîd sanatında da, çok bilinen ve yaygın olan bir bilginin, hiç beklenmeyen bir aşamaya evrilmesiyle oluşan şaşkınlık duygusunun beslediği bir keşif heyecanı vardır ve çoğunlukla komik olma da, o son aşamada gerçekleşir. Nasrettin Hoca fıkraları, retorik açıdan tasnif edilirse, üç başlık altında ele alınması lazımdır. İlki, “hikmet”tir. Nasrettin Hoca fıkralarına değer katan şeylerden birisi de, biraz terdîd sanatını andıran bu hikmetlerdir. “Ye kürküm ye, parayı veren düdüğü çala; hikmet kavuktaysa al sen oku; hırsızın hiç mi suçu yok; eşeği orada da bulamazsam, seyreyle bendeki ağlamayı; kedi buradaysa ciğer nerde, ciğer buradaysa kedi nerde?” Nasrettin Hoca fıkralarından bazılarının kurgusu da “terdîd sanatı” kurgulaması örneği gösterir. Mesela “Tabutun içinde olma da neresinde olursan ol; Bana görünme de kime görünürsen görün; Baklava tepsisinin gittiğini söyleyene “ bana ne, sana ne?” diye karşılık vermesi. Nasrettin Hoca fıkralarının bir kısmı da tecâhül-i ârif sanatı kurgulamasıyla söylenmiştir. Hoca ve muhatabı, sözü edilen hususun gerçek yönünü bildikleri halde, Hoca, sanki o hususu hiç bilmiyormuş gibi verdiği cevaplarla gülmeceyi oluşturur. Bunu yaparken, gerçek durumla Hoca’nın söylediği durum arasındaki ilişkinin saçmalık derecesinde olması çelişkisinin doğurduğu bir gülme vardır. Mesela şu fıkralarda durum böyledir: Hocanın karısına, “Azrail, benim yerime seni götürür” demesi. Hocanın bir soru üzerine “Ramazan ayı memnun olmasa her sene 10 gün erken gelir mi?” diye cevap vermesi. Evini soyan hırsıza “Sırtında taşıdığın evin sahibiyim.” demesi. Karısı için “O kadar gezse, bizim eve de uğrardı.”demesi; Göle maya çalarken “Ya tutarsa?” demesi… Eşeğini vermek istemediğinde “Eşeğin sözüne mi inanacaksın, benim sözüme mi?” diye sorması ve meşhur “Kazan doğurdu.” Fıkrasında gülmece gerçek ile Nasrettin Hocanın tecâhül-i ârifane yöntemi ile kurgulayarak verdiği cevap arasındaki çelişki ile ortaya çıkar.

Keywords
Gülmece, Nasrettin Hoca, tecâhül-i ârif, terdîd, kelimeler arası ilişki
Kaynakça