İnsanoğlunun kendisini fark ettiği anda üzerinde düşünmeye başladığı en kadim soru, evrenin ve kendi türünün var oluş sürecinde ortaya çıkmaktadır. Söz yerindeyse felsefenin de çıkış noktası “Nereden geldik ve nereye gidiyoruz?” sorusunun cevabını bundan yüzyıllar öncesinde yaşayan insanların da merak ettiğini biliyoruz. Nitekim her ulus kendi tarihsel süreçlerine evrenin ve insanoğlunun ortaya çıkış hikâyesini kendi sembolik araçlarıyla oluşturduğu efsane ve mitlerle eklemiştir. Ne var ki değişen çağ, çağların getirisi olan teknoloji, bu teknolojilerin şekillendirdiği zihin yapıları ve onların yarattığı yeni dünya düzeni insanla ve yarattığı düzenle ilgili başka soruların da gündeme gelmesine neden olur. Artık tek soru nereden gelinip nereye gidildiği değil, yeniden düzenlenen kurumların içerisinde sıkışmış bireyin benlik algısı üzerindeki edimlerin nedenleridir. Bu edimlerin sebebini anlamaya çalışan insan, yeni mitlerle çevresinde olup bitenler kadar bireyselliğini de anlamlandırmaya çalışır. Bu çaba, modern edebiyatta da karşımıza çıkar. Bu bağlamda dikkate değer örnekleri veren isimlerden biri, 1950 kuşağı yazarlarından Leylâ Erbil’dir. Leylâ Erbil, 2001 yılında yayımlanan ve çok katmanlı yapısıyla ses getiren Cüce romanında kapitalizmin yok edişleriyle birlikte hüküm sürdüğü bir dünyada evrenselliğin yanlış okuması olan küreselleşmenin insan üzerindeki tahribatını, Latin mitolojisinde ana tanrıça olarak karşımıza çıkan Ma’dan semavi dinlere geçerken anaerkil toplum yapısından ataerkil topluma evrilmenin de bir sonucu olarak kadının uğradığı değer yitimini konu edinir. Yazar bu değer yitimini toplumsal olayların üzerine yerleştirirken yakın dönem Türk tarihi, mitoloji, din gibi imgelerle ortaya koyar. Biz de bu yazımızda Leylâ Erbil’in Cüce romanında yer alan mitlerin izini süreceğiz.
Leylâ Erbil, Cüce, mitoloji, mit, Modern Türk Edebiyatı.